Biz yaşamımızı bu dünyaya geldiğimiz an olarak varsaydık. Sanki buraya bir tesadüf üzerine geldik ve bir bilinmezliğin içine atıldık. Oysa hatırlamadığımız dönem olan anne karnında, yaratıcı tarafından bizim ihtiyacımız olan her şey karşılandı. Anne karnında iken annemiz aracılığı ile bizi besleyen, bu vücut aracılığı ile bize gereken besinleri sağlayan, vücudu ve tüm organları bu canlıyı beslemek için harekete geçiren yaratıcıydı.
Ama bu dünyaya geldikten sonra çevreden öğrendiğimiz her şey bizi koşullu bir dünyanın içine gizledi. Biz de çevreden aldığımız bütün sözler ile bir kimlik oluşturduk ve giderek özümüz ile bağlantımız zayıfladı. İşte o zaman bu kendimizi bu beden ile kısıtlı gördük ve ego vücudu kendisinin koruduğunu zannederek sürekli yollar çizdi.
Bu bizi doğal halimizden uzaklaştırdığı için bu kadar düşünen, kaygı, endişe, depresyon halinde bir varlık olduk. Kendimize ve sevgiye sürekli koşullar koyduk ve bunu bir süre sonra Yaratıcının sesi zannettik. Sanki yaratıcı da benim hakkımda böyle düşünüyor ve tüm bunlar yaratıcının yasası gibi. İşte bu noktada artık ego tarafından yönetilen bir zihin olduk.
Başlangıçta sadece SEVGİ vardı…
“İlim bir nokta idi onu cahiller çoğalttı.” sözü de buradan gelmektedir.
Biz her dönüştüğümüzde, katman katman açılan bilinçaltı inançlarını bıraktıkça, işte o noktaya doğru yolculuk yapıyoruz ve her arındıkça ortaya Koşulsuz Sevgi çıkıyor. Koşulsuz sevgi bizim sonradan sahip olacağımız değil, zaten var olandı. Bizim ve herkes için bu böyle.
Her zaman her yerde gerçekleşen sadece O’nun sevgisidir. Ve bütün bağışlama ve gerçek affediş insanın kendi özüne yaklaşması ile kendiliğinden olur. Koşulsuz sevgide çaba, mücadele yoktur. Bu ego nun tanımıdır. Koşulsuz sevgi her şeyi yapan, koruyan, destekleyen ve bizimle bir olan sevgidir.